netlioo.com - Kazandıran Platform

28 Şubat 2016 Pazar

ÖĞRETMEN MÜSVEDDELERİ!

Günümüz sözde öğretmenlerinin/akademisyenlerinin epey zırvalama eğilimde olmalarının sebebi nedir ?
Hiç beklenmeyen şahsiyetler “barış”dan dem vurur oldu ?
Bu yumuşakçalar ya tarihini, ırkının azametini ve kanının üstünlüğünün farkında değildir yahut Türk değildir.
Hiç bir üstün kan sahibi Türk, barış, eşitlik vs. aşağılık sözcüklerin değil telaffuzunu düşüncesini dahi aklına getiremez.
Genç dimağlara sözde bilgi aşılama mesleğiyle iştigal ! Senin öğreteceğin ne olabilir ki korkak piç ?
Savaşma , seviş mantığıyla itin, köpeğin boyunduruğundayız zaten.
Velhasıl; sadece alanında başarılı diye birini atayamazsın, hele ki bu meslek öğretmenlikse. Kan durumu esas alınarak, Türklük şuurunda olan eğitimciler tahsis edilmelidir.
Aslında çok küçükken bu zihniyet aşılanarak yetiştirip, mesleğe hazırlamak daha faydalı olandır.
İşte bu sayede “barış, sevgi, kardeşlik, yaşasın halklar” gibi saçmalıkları zırvalayanlar peydah olmayacaktır etrafta.
Bizim zihniyetimizin yönetici iradeye tahakkuk ettiği gün, korkun !

21 Şubat 2016 Pazar

Derhal Atılması Gereken Adımlar

Türk Milleti'nin bugün düştüğü -düşürüldüğü- aciz ve elim durumdan kurtulması için derhal ivedilikle atılması lazım gelen adımların olduğu herkes için sabit olsa gerek.

Türklük şuurunu benimsemişlerle atılması gereken adımlar:

1-) Milli uyanış; Her Türk, sen-ben demeden toplumsal hareketler içerisinde yer almalıdır.
(Teşkilatlanmak-örgütlenmek)

2-) "İslâmcılık" tehlikesine dizgin; İslamcılık adı altında, Millet üzerine oyun oynama hevesine kapılan saçılımcı soyu düzük ihanet odaklarına karşın ehli sünnet akaidiyle yetişmiş, helal süt emmiş vatan evladı hocalar ön plana çıkarılarak, İslâm hakkıyla anlatılmalıdır. Dincilik değil dindarlık nakledilmelidir.

3-) İş ve Ekonomi Çevreleri; elinde sermaye olan Türk evlatları yazılı-görsel basın alanlarında icraata başlamalılar. Uyanışı güçlendirecek yayınlar ve çalışmalar büyük önem teşkil etmektedir.

Ancak bu anlattıklarımız normal güçlükler altında kalmış bir devlet için.

Türkiye için artık bu durak çoktan geçilmiştir. Bu durumda yapılacak tek bir adım kalmıştır !


Evet, işte o. Aklındaki !

Cesaretin var mı ?

19 Şubat 2016 Cuma

Türk-İslam Sentezi, Türk sağının geleneksel iki kanadını (islami sağ ve ırkçı sağ) biraraya getirerek aradaki ayrımı ortadan kaldırma ve özellikle 1960'lardan itibaren güçlenmeye başlayan sol harekete karşı tek blok olarak ortaya çıkarma kaygısının bir sonucu olarak ilk kez 1970'lerde gündeme getirilen ve halen yürürlükte olan politik bir kuramdır.


Gelişimi



Türk-İslam Sentezi'nin fikir babalığını 
'te kurulmuş olan 
 yapmış ve bu kuramı 
 için bir kültür çerçevesi oluşturmak amacıyla ısrarla savunmuştur. Aydınlar Ocağı bu kuramı güçlenmekte olan Türk solu'na ve Sovyet tehditine karşı ortaya atmıştır. 

Bir yandan 
'nin "
" oluşturma çabası, bir yandan da içte toplumsal desteği sağlamak açısından 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenler Türk-İslam Sentezi'ni kendilerine yakın görmüşler ve "uygulanabilir" kabul ederek harekete geçmişlerdir. Bir bakıma Aydınlar Ocağı çevresi 12 Eylül'e destek olurken 12 Eylül'de Aydınlar Ocağının fikirlerini yaşama geçirmiştir. 1980-82 arası askeri iktidar döneminde Türk-İslam Sentezi idareciler tarafından büyük oranda desteklenmiştir. Bu kurama dayanan politikalar yürürlüğe sokulurken, kilit kurumlara Aydınlar Ocağı'nın önde gelen isimleri yerleştirilmiştir.


Milli Kültür Politikası



Türk-İslam Sentezi Turgut Özal iktidarı döneminde de gündemde kalmayı sürdürmüştür. Bu husustaki en önemli dönüm noktası, 12 Eylül yönetiminin kurduğu "
"nun 
 yılının Haziran ayında toplanarak bir rapor benimsemesidir. Toplantıya Cumhurbaşkanı 
, Başbakan 
, Genelkurmay Başkanı 
, YÖK Başkanı 
 ve Yüksel Kurul üyeleri katılmış ve burada "kültür unsurlarının ve kültür politikasının tespitinde uygulanacak yöntem ve sorumluluklar" başlıklı rapor görüşülerek bir milli kültür politikası belirlenmiştir. 

Benimsenen yeni milli kültür politikasının temelinde Türklük ve İslamın milli kültürün iki temel kaynağı olduğu anlayışı yatıyordu. Bu politikaya göre Türkiye yabancı özellikle de emperyalist kültür saldırısı altındaydı. Bu saldırıları savuşturmanın en etkili yolu olarak Türk-İslam Sentezi öneriliyordu. Buna göre İslam olmadan Türklerin kimliklerini korumaları mümkün olmadığı gibi, Türklere en uygun din de İslam'dı. Tarihsel süreç içerisinde ekonomik ve toplumsal gelişmeler doğrultusunda evrilen kültür anlayışı reddedilerek değişmeyen bir kültürel "öz"ün bulunduğu ve bunun herzaman korunması gerektiği söylenmekteydi. Bu işlevi devlet yerine getirecek ve "milli kültür" devlet eliyle yaygınlaşacaktı. 

İki öğeden oluşmasına karşılık bu yaklaşımda ağırlık dönemin iç ve dış siyasal koşullarının etkisiyle İslam öğesine verilmeye başladı. Bu öğeyi 
 görünürde de olsa bağdaştırma çabası içine girildi. Bu çaba Türkiye'deki sol ve Atatürkçü kesim tarafından 
 ilkesinin sulandırılması olarak eleştirildi. 

1990'lar ve Bugün

1980'lerde Türk-İslam Sentezi'ne ağırlık verilmesi 1990'larda etkilerini göstermeye başladı. İmam-Hatip okullarının sayısının artmasıyla ortaya çıkan sorunların, türban sorununun ve ülke içinde gözlenen laik-dinci kutuplaşmasının Türk-İslam Sentezi'ne aşırı ağırlık verilmesinden kaynaklandığı yönündeki fikirler hem yurtdışı hem de içinde arttı.
Ancak muhafazakarlık içi boşaltılarak, bu görüş zayıflatıldı. Günümüzde "ılımlı İslâmcılar" bu görüşü şekil değiştirmiş bir formatta kullanma amacındalar, fakat bir sentezi kirli emelleri uğruna heba etmektedirler.

ANCAK İSLAM, HER ŞEYE RAĞMEN YENİDEN TÜRK İLE YÜKSELECEK !